Hücre Ölümü
İlayda Özen,
Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Haliç
Üniversitesi
Hücre Ölümü
Hücre
biyologları, filozofların aksine hayatın anlamını araştırmaktan ziyade ölümün
anlamını araştırmışlardır. Çok hücreli canlılarda hücre üremesiyle artan hücre
sayısı hücrenin ölmesiyle dengelenmiştir [4]. Nekroz ve apoptoz olmak üzere iki
çeşit hücre ölümü vardır. Nekroz rastlantısal, apoptoz ise genetik kontrollü ve
programlıdır [5]. 1920 yılında ışık mikroskobu ve yeni boyama yöntemlerinin
keşfedilmesiyle birlikte hücre ölümü hakkında bilgi edinilmeye başlanmış ve
nekroz tanımı yapılmıştır [2]. Nekroz 1970’lere kadar olan sürede bilinen tek
hücre ölümü olmuştur. Bu nedenle hücre ölümü, zararlı ve fizyolojik olmayan bir
hadise gibi görülmüştür [1].
1.
Apoptoz
Her bir hücre
doğar, canlılığı boyunca ürer, farklılaşır ve ölür. Bu olayların hepsi bir
denge halindedir. Doku homeostazı, yapım ve yıkım olaylarının bir düzen halinde
oluşudur. Apoptoz ise hücrenin tüm yaşamı boyunca bu dengenin devam etmesini
sağlar [3]. Apoptoz ile gerçekleştirilen hücre ölümü enerjiye bağlıdır ve
herhangi bir inflamasyon olmadan nekroza kıyasla daha iyi bir şekilde
gerçekleşir [1].
Programlanmış
hücre ölümü veya fizyolojik hücre ölümü olarak da bilinen apoptoz, ilk olarak J.
F. R. Kerr, A. H. Wyllie ve A. R. Currie
tarafından tanımlanmıştır. Kerr ve Wyllie tarafından yapılan deneyde timüs
hücrelerinin glukokortikoidlere maruz bırakılmasıyla ilk kez gösterilmişlerdir.
Yunancada ayrı anlamına gelen apo ve düşen anlamına gelen ptozis kelimelerinin
bir araya getirilmesiyle oluşmuş, sonbaharda meydana gelen yaprak dökümünü
tarif eden bir kelimedir. Apoptopik hücre ölümü programı, Bcl-2 ailesi
proteinleri, kaspazlar ve apoptotik proteaz aktive edici-1 olmak üzere üç ana
bileşenden oluşmaktadır. Apoptozda inflamasyona uğramadan hücreler kendi
kendilerine yok etmekte ve bu sayede organizmalardaki homeostazının korunması
sağlanmaktadır. Aynı zamanda genlerle düzenlenmekte olan apoptaz bu olayı
gerçekleştirirken RNA, protein sentezi ve enerjiye ihtiyaç duymaktadır [1].
Programlı hücre
ölümü olan apoptozun moleküler mekanizması tam olarak bilinmemesine rağmen
hücre belleklerinde genetik olarak bulunan intihar programının, çeşitli
sinyaller göndererek, patofizyolojik koşullar veya oksidatif stres gibi
nedenlerle aktive olmaya başladığı bilinmektedir. Uyarana ve hücrenin tipine
göre farklılığa sahip olan apoptoz mekanizmasını etkileyen büyüme faktörleri,
onkojenler ve tümör süpresör genler olmak üzere üç tane hücre içi uyaran
mevcuttur. Aynı zamanda sitokinler, hücre içindeki kalsiyum miktarında görülen
artış, DNA’nın hasar görmesi sonucu tümör süpresör bir gen olan p53’ün aktif
olması ve viral-bakteriyal enfeksiyonlar ile glukokortikoidlerin apoptozu
etkileyen uyaranlardan bazıları olduğu bilinmektedir [1].
Apoptoz, tek bir
hücrenin büzüşmesi ve çevre hücrelerle olan temasını kaybetmesi ile karakterize
olmaktadır. Apoptazda meydana gelen hücre büzüşmesinin nedeninin Na, K ve Cl
taşıyıcı sistemin durması olduğu ve bu durma sonucunda hücre içi ve hücre dışı
arasında meydana gelen sıvı hareketinin kesilmesi olduğu bilinmektedir. Bu
şekilde apoptopik bir uyarı alan hücre, hacmini yarıya indirip çevre ile olan
bağlantılarını sıfıra indirger ve mikrovilluslarını kaybeder. İlk olarak plazma
membranının şekli bozulan hücre daha sonra kabarcıklanır ve bu kabarcıklara
zeiozis adı verilir. Hücre zarının iç yüzeyinden dışarıya fosfatidilserin
translokasyonu olduktan sonra kromatin kümelenmesi meydana gelir. Kromatinde
oluşan bu değişiklikler öncesinde sitozolik kalsiyum miktarında artış
gözlemlenir. Nükleozomlar arasında bulunan bağlantı bölgeleri, kromatin
kondansasyonu sayesinde ayrılarak elektroforezde ip merdiven şeklini meydana
getirir. İnternükleozomal DNA’nın parçalanması ise kalsiyumun artmasıyla
birlikte kalsiyuma duyarlı olan endonükleazlar olduğu düşünülmektedir. Hücre
parçalandıktan sonra içerisinde nükleer materyal içeren apoptopik cisimcikler
oluşur ve komşu hücreler veya makrofajlar tarafından herhangi bir inflamasyon
oluşturmadan fagosite edilirler. Tüm bunların hepsi 30-60 dk içerinde
gerçekleşir (Şekil 1) [1]. Apoptoz, organizma dokularının bazılarında ve
organizmalarının sahip olduğu tüm hücrelerde, hücrelerin canlılığı boyunca
sürekli oluşmaktadır [3]. Hemotoksilen-eozin, giemsa ile boyama yöntemleri,
floresan, agaroz jel elektroforezi, western blotting, flow sitometri ve ELISA
testi apoptozun belirlenme yöntemleridir [4].
Şekil
1 Apoptozun Evreleri
2.
Nekroz
Apoptozda hücrede
büzüşme gözlemlenirken nekrozda hücrenin şiştiği gözlemlenir. Nekroz, fizyolojik
değil patolojik bir hücre ölümü olup nedenlerinden bazıları ise hipertermi,
oksidatif fosforilasyon, otolizis, hipoksi ve çeşitli toksinlerdir [1,3]. Hücre
tarafından programlanmamış olan ve dış etkenler tarafından gerçekleşen nekrotik
bir hücre ölümünde depo edilen enerjinin ani azalmasıyla birlikte sodyum ve
suyun içeri girmesi sağlanarak hücre geçirgenliği bozulur ve hücre ve
mitokondriler şişmeye başlayarak hücrenin sahip olduğu diğer organellerinde
plazma içerisinde dağıtılarak hücre zarının patlaması sağlanır. Bu patlamayla
birlikte hücre zarı bütünlüğünü kaybeder ve içerisinde proteolitik enzimlerinde
bulunduğu plazma, hücre boşluklarına sızarak doku çevresinde inflamasyona sebep
olur ve dokunun zedelenmesi sağlanır [1].
Referanslar
1. Tomatır, A. G.
(2003). Apoptoz: Programlı Hücre Ölümü. Türkiye Klinik Tıp Bilimleri
Dergisi. 23, 499-508.
2. Öktem, S., Özkan, M. H., Özal, D.
(2001). Apoptozisin Önemi. Toraks Dergisi. 2(1), 91-95.
3. Akşit, H., Bildik, A. (2008).
Apoptozis. Yeni Yüzyıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi. 19(1), 55-63.
4. Güleş, Ö., Eren, Ü. (2008). Apoptozun
Belirlenmesinde Kullanılan Yöntemler. Yeni Yüzyıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi
Dergisi, 2, 73-78.
5. Nalbant, S. (2006). Yaşlanmanın
Biyolojisi. Türk Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dergisi. 52, A12-A17.
6. Karan, M. A., Tufan, F. (2010). Yaşlanma
Mekanizmaları, Ege Tıp Dergisi. 49, 11-17.
Yorumlar
Yorum Gönder